Bir kaç günlük alışma tecrübelerinden anladığım kadarıyla gözlük takmanın en acımasız yanı veletlerce takılan dört göz lakabı olsa gerek.
Tamam belki de belli bir yaşın altındaki ergen kesim için en büyük sorun bu olabilir lakin dünyaya iki çerçeve arasından bakmak hiç hoş bir deneyim değil. Görüş açısının azalması burnunun üzerindeki ağırlık, yukarı/aşağı, sola/sağa baktığında karşılaştığın çerçeve kenarları öpüşürken ki dengesizlikler de (french kiss’i daha tecrübe edemedim) cabası. Henüz yağmur yağarken ki hissiyatı bilmiyorum, sıcaklık değişimlerindekini de, fakat bu gidişle öğrenebileceğimi de sanmıyorum zira çıkarıp attım gözlüğü.
Bir kere bir göz 0,20 diğeri 0,15 olan birine gözlük yazan doktorun ben taa diyeceğim ama vardır belki onunda bir bildiği, belki de gece sokak lambalarında gördüğüm ışın kılıcıvari şeylerden ona bahsetmemeliydim.
Gözlükle yaşamayı öğrenmektense sokak lambalarına bakmamayı adet edinmeliyim, hem insan neden bakar ki boş boş onlara değil mi?
Öncelikle beni onaylayacak bir göz doktoruna ihtiyacım olacak.
Şimdilik bu kadar. Peki nerde benim gözlüklerim?