Dream Theater’ı her duyduğumda en az bir kere çıkarıyorum bu bebeği yuvasından, önce o muhteşem tonları yakalayabilmek adına birkaç ayar yapıyorum. Sonra başlıyorum çal(alama)maya.
Gitarda da aynısı olmuştu, klasik gitarla başladı müzik serüvenim. Sonra gitara bok atıp gittim bi Cort X6 aldım, simsiyah, bir de marshall amfi. Başlarda güzeldi herşey, hele ki o tremelo kolu yordamıyla çıkan ses, tüm sinir stresi atıyordu üzerimden.
Bir eksiklik vardı sanki. Pedalları inceliyor parçaları dinlerken bulundukları yerlere dikkat ediyordum. Evet o eksik pedaldı, araştırmalara başladım ki dipsiz bir kuyu, karar veremedim. Sonra ne oldu, onu da çalamadım.
Metal ve Rock müziğin içerisindeki klavye tınıları mestetmeye başlamıştı ruhumu, kararı verdim klavye çalıcaktım. Gitar ve amfiyi arkadaşımın casio klavyesiyle takas ettik. Arada sırada çıkarıp deniyorum bir şeyler lakin henüz zamanı gelmemiş olacak ki kayda değer bir verim alabilmiş değilim.
+Bir Jordan Rudess olabilir miyim?
-Elbette hayır.
Fakat müzik yapmayı başaramamış olsamda uğraşmaktan her daim keyif almışımdır. Henüz klavyeden sıkılıp fikrimi değiştirmiş değilim ama aklımın bir köşesini şu aralar bass kurcalamakta.